Ana SayfaHayatın İçindenSinan Tuzcu ile Bebek'te buluştuk

Sinan Tuzcu ile Bebek’te buluştuk

Bebek’teki “40” restorana vardığımda, Sinan Tuzcu’yu mekânın dış bölümünde, sokağa karşı oturmuş, içeceğini yudumlarken buluyorum. Hemen ayağa kalkıyor, havasına hava katan güneş gözlüklerini çıkartıyor ve nazikçe selamlıyor bizi. Yanına oturuyor, siparişlerimizi veriyor ve sohbete başlıyoruz. Dizi piyasasından bahsederken başarılı oyunculuğuna değiniyor, kendisine övgüler yağdırıyorum. Utangaç ama içten bir ifadeyle teşekkür ediyor. İş hayatındaki profesyonelliğinin yanı sıra kişiliği de tarafımdan alkış alıyor, olgun, ağırbaşlı tavırları, kültürü, bilgisi ve tecrübesi her cümlesinde kendini belli ediyor. Gündemde bir proje olup olmadığını soruyorum, TRT’de başlayacak sıra dışı projeden detaylar veriyor: “Her bölüm farklı bir oyuncunun oynadığı, Tanıklar adında bir dizi-sinema formatında, enteresan bir konsepte sahip bir proje bu. İlk bölümde Fikret Kuşkan’la başladılar, ikinciyi çektiler, üçüncü ve dördüncüde ben oynayacağım, sonra başka birisi devralacak. Ayda iki kere yayınlanacak bölümler 94 dakikalık, biraz BBC formatında bir iş; günümüzdeki ve geçmişteki siyasi olaylar inceleniyor. Adnan Kahveci ile başladılar, Merve Kavakçı ile devam ettiler.” Birkaç hafta içinde seyirciyle karşılaşacak bu keyifli çalışma için 20 gün prova yaptıklarını, kostümünden dekoruna kadar her şeyin çok ince düşünüldüğünü belirtiyor. Onun dışında seslendirme yaptığını, geçen yazdan itibaren İran’a gittiğini ve orada bir sinema filmi çektiğini anlatıyor. Sakin kalıp okumak, yazmak, dolaşmak, gezmek istediği bir dönemde olduğunu söylüyor ama ben yine konuyu işe getiriyor, İran’da çektikleri filmin ayrıntılarını öğrenmek istiyorum: “Film, Laleh Seddigh adında İran’ın ilk kadın yarışçısının hayat hikâyesinin sinemaya uyarlanması. Sahnelerin tamamı Kanadalı bir yönetmen tarafından İran’da çekildi; Kanada-ABD-İran ortak yapımı diyebilirim. Kadroda yer alan tek Türk oyuncu bendim. İlginç bir proje oldu. İngilizce oynadık, 45 gün kadar orada kaldım, son iki sahneden sonra tamamlanmış olacak. Büyük ihtimalle burada da vizyona girecek. Aslında bayağı ses getirecek bir film; İran’daki tüm doğal pistleri kullanıyorlar, orada motor sporları çok ön planda. ‘Little Schumacher’ lakabıyla anılan Saddigh, dünya çapında bir kadın haline gelmiş, o yüzden bayağı ince eleyip sık dokudukları bir iş. Müthiş araba sahneleri var, benim için çok eğlenceliydi.” Önümüzdeki sene eşi Dolunay Soysert ile birlikte tiyatro sahnesinde yer almak istediklerini, okudukları iki üç senaryodan birine karar vereceklerini söylüyor bize. Derken mekândaki favori yemeği çıtır tavuk parçaları geliyor, yemek hakkındaki olumlu düşüncelerini paylaşırken, neden burayı tercih ettiği sorusunu yöneltiyorum, samimiyetle yanıtlıyor: “Öncelikle buranın sahibi arkadaşım, o nedenle çok sık geliyorum. Evime yakın, ayrıca mimarından sahibine kadar daha kapalı bir arkadaş ortamı var burada. Tek başıma gelip kafamı dinleyip biraz sohbet edip günün tüm stresini üzerimden atabiliyorum. Konumu çok güzel, oturup Bebek’i izliyorsunuz.” Çıtır tavuğun dışında restoranın ana yemeklerini, özellikle etini övüyor, kaliteli bir içecekle çok güzel gittiğini vurguluyor. Pazarları grup olarak gelip kahvaltı yaptıklarından, ev sıcaklığında bir ortamda rahat ettiğinden bahsediyor. Laf lafı açıyor, dekorasyonla olan ilişkisini şu sözlerle ifade ediyor: “Dolunay çok meraklı olduğu için bana pek fırsat kalmıyor ama erkeklerin merakı olan birtakım dekoratif şeylerle uğraşıyorum. Çalışma masamı kendim düzenlerim; kalem delisiyim, kalemin yanı sıra tespih koleksiyonum da. Çalışma odam ve kıyafetlerimin yer aldığı alanlar rahat etmem ve bana özel olmaları açısından her zaman benim tarafımdan tasarlanır” ve devam ediyor: “Modernle klasiğin iç içe geçmiş halini seviyorum. Tablo merakımız var, bir yandan da onlara uyacak parçaları seçmeye çalışıyoruz. Çok kalabalık olmayan, daha minimal, 60’larda moda olan objeler daha çok hoşuma gidiyor. Tabii çocukluğumuzda var olan 70’lerin mobilyalarını kullanınca da insana hoş bir duygu katıyor. Yaşanmışlığı olan eşyalara ilgi duyuyorum, daha önceden kullanılmış veya eskitilmiş deriden üretilen koltukları çok beğeniyorum.”

Hazırlayan: Eda TÜRKMEN Fotoğraf: Engin PULAT

[imagebrowser id=1518]

Önceki İçerik
Sonraki İçerik

SON YAZILAR

BENZER YAZILAR