Ana SayfaDekorasyonPastoral senfoni

Pastoral senfoni

İtalya’nın Toscana bölgesinin yemyeşil tepelerine serpiştirilmiş taş binalar kadar etkileyici, sıra dışı bir taş işçiliği eseri kır evi, Akdeniz iklimine özgü ağaçların arasında, neredeyse sonsuz bir huzur vaat ediyor.

Urla sırtını dayadığı tepelerin yamacında 1.900 dönümlük bir araziye yayılan Uzbaş Çiftliği’nin 400 dönümü Urla Şarapçılık’ın bağlarına, 700 dönümü ise Uzbaş Plantasyonu’na ait. 17 yıllık taş evi de barındıran bitki plantasyonunda ender bitki türleri ile Avrupa’nın en büyük palmiye çiftliği de yer alıyor. Ziyaret ettiğimiz taş evin de Urla Şarapçılık’ın da sahibi Can Ortabaş. Urla’nın Kuşçular köyündeki arazide yer alan evin konsepti, projesi ve tüm detaylarıyla bizzat ilgilenmiş Ortabaş, tasarım ve dekorasyon aşamasında da ipleri elden hiç bırakmamış. Evin dış görünümündeki etkileyeceğin altını, girişin üzerini örten kiremit-ahşap birleşimi çatı çiziyor. Yüksek tavanlı taş yapının verandası, panoramik bir manzaraya sahip olan ve geçmişle bugünü buluşturan mekâna geçişi sağlıyor. Beş metreye varan tavan yüksekliği ve ahşap kiriş döşemeleri oldukça etkileyici. Hem yazlık hem de kışlık olarak planlanan taş bina, ev sahibinin yıllar içindeki tercihleri doğrultusunda dekore edilmiş. Ahşap doğramalar ile dekordaki birçok ahşap parça, marangozların yardımıyla elde yapılmış. Ege Bölgesi’ne özgü objeler ve yine yöresel özgünlüğe sahip aksesuarlar, civardaki bitpazarlarından alınmış. Ev sahibinin tasarıma ilgisinin merkezinde bulunan doğal renk tutkusu, taş mimariyle uyum içinde ele alınmış. Mobilyalar, objeler ve detaylar kolonyal tarzın izlerini yansıtıyor. İki katlı binanın giriş katı salon, yemek odası, mutfak, çocuk odası, banyo ve ana yatak odalarından oluşuyor. Alt katta yine yüksek tavanlı misafir odaları bulunuyor, geçişler taş kemerlerle süslenmiş. Bu kattaki şarap mahzenini de unutmamak lazım. Alt katta yer alan ve zengin bir koleksiyonu barındıran bu mahzen, ev sahibinin diğer mesleği olan şarapçılığa görsel bir şölen vurgusu yapıyor adeta. Salonda sıkışıklığı önlemek ve geniş hareket alanını kısıtlamamak için koltuklar özel olarak tasarlanmış. Böylece sade ve fonksiyonel koltuklar ortaya çıkmış. Kalın taş duvarların içine bir yuva sıcaklığı katan ahşabın etkisini heybetli taş şömine artırıyor. Salonun devamında yer alan yemek odası ile Provence tarzını yansıtan mutfak, renk seçimi ve mobilyalarıyla mekâna derinlik ve bütünlük kazandırıyor. Yüksek tavanlar ve büyük ahşap kapılar, geleneksel taş yapının yansıttığı dingin ve oturmuş havanın tüm eve yayılmasına yardımcı oluyor. Evin tüm doğramaları ve ahşap işçiliği İzmirli bir ustanın elinden çıkma. Tütün rengi ahşap zemin, modern ve dömi-klasik dokudaki mobilyaların sade çizgileriyle bütünleşiyor. Ev sahibinin seyahatlerinden topladığı çeşitli objelerle zenginleşen dekor, etnik ve rustik esintiler taşıyor. Bu esinti Kapalıçarşı’dan alınan kilimler ve antikacılardan alınan objelerle desteklenmiş. Evin arka tarafındaki havuz ve hemen yan tarafındaki barbekü seti, yaz günlerinin vazgeçilmez köşesinin burası olduğunu anlatıyor. Havuzdan çıkıp asırlık palmiye ağaçlarının gölgesinde bir şezlonga uzanmak, günbatımına doğru lezzetli bir içecek yudumlamak… Şehrin yanı başında ama kaostan yeterince uzak bir yerde doğayla iç içe geçmek, hatta kendini onun kollarına bırakmak… Farklı kotlara sahip arazideki taş ev, her köşesinde farklı sürprizler barındırıyor ve bağın ortasında yazlık bir kır evi olarak sade bir görkemle yükseliyor.

[imagebrowser id=1234]

Önceki İçerik
Sonraki İçerik

SON YAZILAR

BENZER YAZILAR