Ana SayfaEn Yeniler & TrendlerBrütalist bir söylem

Brütalist bir söylem

ali gurevin ev

Zebra Design Factory’nin kurucusu ve sahibi Ali Gürevin’in İstanbul’un hem yakınında hem de uzağında konumlanan hafta sonu evi, sahibinin minimal çizgisini maskülen bir yorumla buluşturuyor. Tasarımda ise İç Mimar İbrahim Ertan’ın imzasına rastlıyoruz.

İstanbul’un bu kadar içinde olup da kendinizi şehir dışına çıkmış gibi hissettiğimiz yerlerden biri de Odayeri Köyü. Göktürk’e 5 kilometre uzaklıktaki bu köy, tasarımcı ve kreatif direktör Ali Gürevin’in babasının da doğduğu yer. Gürevin, söz konusu aile bağları olunca buradan bir yer edinmeyi kafasına koymuş ve birkaç sene önce de içinde eski bir köy evi olan arsayı satın almış. Hikâyeyi ev sahibinden dinliyoruz: “Odayeri, İstanbul’a bu kadar yakın ve naif kalmış nadir köylerden biri. Burayı aldığımda mevcut ev tipik bir betonarme köy eviydi. Oldukça viran vaziyetteydi, biz renöve ettik. Evi, mimari yorumları dâhil, İç Mimar İbrahim Ertan ile birlikte tasarladık. Kendisi Mimar Sinan Üniversitesi’nden dönem arkadaşımdır. Zevklerimiz ve heyecanlarımız çok benzer. Dolayısıyla evin yapımında aynı lisanı konuştuk diyebilirim. Eve bir sene önce taşındık ama bu hale getirmek üç seneyi aldı. Bence hala da bitmedi” diyerek anlatmaya başlıyor Gürevin. Müstakil ev, 1.150 metrekarelik arsa içerisinde yer alıyor. Net kullanım alanı 180 metrekare bu olan ev, salon, mutfak, iki oda ve iki banyoya sahip. Yapının betonarme yapısı kuvvetlendirilerek alt yapısı ve izolasyonu tamamıyla yenilenmiş. “Komple evin içyapısı ve yaşam alanlarının yerleri değiştirildi. Oda bölmeleri ve ıslak mekânların yerleri yeniden belirlenmiş oldu. Ev tamamen brütalist ve fonksiyonlar ön plana çıkarılarak tasarlandı. Bahçeye bakan kısmın duvarları yıkıldı. Komple yere kadar cam yapıldı. Böylece evin içerisine ışık hâkim oldu. Bu evi hazırlarken en önem verdiğimiz konu, evin izolasyonu ve aydınlık olmasıydı. Dolayısıyla evde hiç perde kullanmadık ve pencereleri mümkün olduğu kadar geniş tuttuk. Renk seçimlerinde ise mümkün olduğu kadar naif gri tonları ve malzemelerin kendi renklerini tercih ettik. Oda bölmeleri yapı blok ile yapılandırıldı ve bu sayede deprem dayanıklılığı artırılmış oldu. Ayrıca içeride putrelden bir kafes oluşturduk. Evin eski bir köy evi olmasından dolayı sağlamlık sorunu vardı. Bu desteklerle dayanıklı ve izole bir ev ortaya çıktı” diye anlatan Gürevin, “Aydınlatma ve elektrik sistemi tamamen sıva üstü tasarlandı. Müdahele etmek gerektiğinde kolaylık sağladı. Aydınlatmalar, İbrahim Ertan ve benim birlikte tasarladığımız aydınlatmalar. Zemin beton üzeri şeffaf epoksi. Hiç halı, kilim gibi malzeme kullanmadık. Mobilya ve seçimlerini tamamen kendi zevk ve beğenilerime göre yaptım” diye belirtiyor. 25 yıldır mesleğinde tecrübe edinmiş bir iç mimar olan İbrahim Ertan ise, “Evin sahibi Ali Gürevin 30 yıllık yakın arkadaşım ve ikimizin de yıllardır tasarımcı olarak benzer tasarım anlayışımız var. Onları bu evde uygulamak istedik. Öncelikle strüktür olarak amaç, yerel bir kalfa tarafından inşaatı yapılmış köy evini yıkmadan güçlendirerek yeterli konforda bir ev haline getirmekti. İç mimaride ise dostlar, arkadaşlar ve aile ile paylaşılacak rahat bir ev yaratmaktı. Yaz-kış beraber yemeklerin yendiği, müziklerin dinlendiği, şömine başında uzun sohbetlerin edildiği, mutfak ile oturma alanının iç içe olduğu tek büyük bir yaşam alanı yaratmak istedik. Sadece odaları ve ıslak mekânları böldük. Fazlaca geri dönüşümlü malzeme kullanmaya çalıştık. Az para harcamak, az kapı, az mobilya, az duvar imal etmek istedik ve sonuç bana göre istediğimiz gibi güzel çıktı. İstanbul’a yakın kalabilmiş gerçek birkaç köyden birinde ve doğanın içinde bir yer olduğu için özellikle çevreye uygun ve geri dönüşümlü malzeme kullanmaya çalıştık. Sentetik görünümlü malzeme kullanmadık. Zeminde herhangi bir kaplama olmadan düzgün perdahlınmış şap, duvarlarda üzerinde sıva olmadan yapı tuğlasının kendisini kullandık. Sıva olan yüzeylerde de boya kullanmadık. Metal yüzeyleri ise selülozik şeffaf koruyucu ile kendi renginde bırakarak güzel bir uyum sağladığımızı düşünüyorum. Bu evde en sevdiğim taraf, evi içine kapanık küçük pencereli bir köy evinden, dışarıdaki bir dönüme yakın meyve bahçesini seyreden büyük pencereli bir köy evine dönüştürmüş olmamızdır. Bunun da dışarıdan evin mimari karakterini oluşturduğunu düşünüyorum. Ayrıca şömine duvarı, kendi tasarımımız olan yemek masası aydınlatması ve kapıların bu evin beğendiğim ayrıntılarından bazıları olduğunu söyleyebilirim” diyor ve ekliyor: “Bu sefer her şey diğer projelerimden daha kolay oldu. Çünkü bazen tasarım anlayışıma yakın olmayan müşterilerime anlatmak ve ikna etmek zaman alabiliyor. Burada ben ‘Less is More’ dediğimde, bu sözüyle kendimize örnek aldığımız Mies Van Der Rohe’yi dostum Ali de bildiği için, tasarım anlayışımı adapte etmem de kolay oldu. Öncelikle içinde yaşayacak insanların karakter ve yaşam tarzlarına uygun mekânlar tasarlanmalı. Tecrübelerimden insanlara başkaları için gösterişli, yaşayamayacakları mekânlar sunduğunuzda mekâna uyum sağlayamadıklarını sıkça gördüm. Bu nedenle ev dekorasyonu söz konusu olduğunda, o evde yaşayacak insana uygun, doğru ve az enerji gerektiren alt yapıya sahip, yeterli konfor ve lüks için doğru mobilya ve objeler ile yeterli gösterişe sahip fonksiyonel mekânlar tasarlanmalı.” Gürevin’in eşi Hana Flower Shop sahibi Selvi Kayın Gürevin ise, daha çok bahçe peyzajı ile ilgilenmiş. “Selvi ve iki erkek çocuğumuz Can ve Ozan ile burada zaman doyumsuz ve kontrolsüz akıp gidiyor. Yazın güneydeki evimize bile gitmek istemiyoruz artık. Yazın hayatımız bahçede geçiyor. Burası bir hafta sonu evi. Evin Karadeniz’e yakınlığı havayı temizliyor. Bahçe köyün dokusuna uygun olarak doğal bırakıldı. 45 adet meyve ağacı bulunuyor. Elmaları harika. Ayrıca cam ağaçları ve leylandiler de mevcut” diyerek bizi uğurluyor Gürevin.

 

Önceki İçerik
Sonraki İçerik

SON YAZILAR

BENZER YAZILAR